|
BİLİYOR MUYDUNUZ? MADEN SANATI ve TOMBAK Tarihte madeni bulan ve onu hayatın bir parçası haline getiren kavimlerin başında Türkler yer almaktadır. Maden isimlerinin tamamına yakın bir kısmı da Türkçe'dir. Altay dağlarının madeni ve altını bol yüksek vadilerinde gelişen eski Türk maden sanatı yine Türk göçleriyle dünyaya yayılmıştır. Maden işçiliğine bağlı olarak geliştirilmiş bir sanat olan Tombak sanatı, saygınlığı yüksek bir maden olan altın yerine Selçuklulardan başlayarak kullanılmış ve Osmanlıda doruk noktasına ulaşmıştır. Tombak kelimesi, araştırmalara göre Malezya dilindeki "Tambaga" veya İtalyanca "Tombacco" dan gelmektedir ve bakır anlamına gelmektedir. Tombaklama işlemi, en genel tarifiyle, bakır ve bakır alaşımlarının altın-cıva amalgamı yardımıyla yaldızlanmasıdır. Bu teknikle altın-cıva amalgamı eşyanın üzerine sürülmekte ve cıvanın uçurulması sağlanmakta bu sırada serbest kalan altın tozlarıyla kaplanacak eşya arasında oluşan temas sonucu eşyanın yüzeyi altınlanmış olmaktadır. Cıva tehlikeli bir madde olduğundan bu işle uğraşan ustalar solunum yoluyla etkilenip hasta oluyor ve erken yaşlarda hayatlarını kaybediyorlardı. Tombaklama, altından tasarruf etmek için kullanılan bir yöntem olmasına rağmen Osmanlı'nın en zengin devirlerinde de sıkça kullanılmış olmasını, araştırmacılar, İslam dininin alçak gönüllü olmayı, ihtişamdan, şatafat ve gösterişten uzak kalmayı telkin edinen bir din olmasıyla açıklamaktadır. Yurdumuzda Batı Anadolu ve Beyşehir yöresinde zengin cıva yataklarının bulunması da Tombaklama işçiliğinin Anadolu'da diğer bölgelerden daha yaygın olduğunu ve kökünün eski çağlara kadar indiğini gösterir. Nitekim Osmanlı'dan önce Selçuklular'da ve Bizans İmparatorluğunda da bu işçiliğin en güzel örneklerini görmek mümkündür. Tombaklama yöntemleri üç gurupta toplanır; Mekanik, kimyasal ve elektroliz. Ülkemizde en son tombak ustası 1960 da vefat etmiştir. Şimdilerde elektroliz yöntemiyle altın kaplama işlemi yapılmaktadır. Tombak işçiliğinin gündelik kullanım eşyaları, mutfak kapıları, aydınlatma gereçleri, askeri donanım eşyaları gibi alanlarda bolca kullanıldığını görmekteyiz. Bugün müzelerde ve özel koleksiyonlarda bulunan çok değerli Tombak eşyaların seçkin tıpkı yapım örnekleri, kültür mirasımızın genç kuşaklara tanıtılması ve sanat eserlerimizin günümüzde yeniden yaşatılması amacıyla Galeri Suav'da sergilenmektedir. PULAT TEPSİLER Metal üzeri elle renklendirilmiş ve dekore edilmiş tepsilerdir. Uzun yıllar Osmanlı hayatında resmin yasak olması sebebiyle resim geleneği olmayan evlerde 18.y.y. dan sonra batı kültür ve sanat ilişkilerinin artması üzerine gelişen zevk ve davranış değişiminin bir sonucu ortaya çıkan pulat tepsiler , önceleri Rusya'dan ve batıdan ülkeye gelmesine rağmen 19.y.y. da İmparatorluk da da üretilmeye başlanmıştır. Barok ve Rokoko süslemeler eşliğinde bitkisel dekorasyonun yanısıra mimari motifler, tabiat manzaraları, ünlü anıtların süsleme konusu olduğu bu tepsilerin yaşayan Boğaziçi Yalılarının konu edildiği tıpkı yapımlarından bir grubu Galeri Suav'da sergileniyor. OSMANLI PADİŞAH KAFTANLARI Osmanlı sultanlarının kostümü kaftanlar, Topkapı Sarayının değerli koleksiyonlarından biridir. Diğer taraftan imparatorluk içinde önemli hizmet görenleri ödüllendirmek için hediye edilen özel bir elbise olan kaftan, kumandanlara da bir imtiyaz işareti olarak kılıçla beraber bayramlarda sadrazam huzurunda törenle sunulurdu. Genellikle önü ve kolları işlemeli olan kaftanın renk, şerit ve düğmeleri de verilecek şahsın rütbesine ve gördüğü hizmete göre değişirdi. 14.y.y. da kumaşda büyük motifler ve az sayıda canlı renk kullanılırken, 15.y.y. da motifler küçülüp, renklerin çoğaldığı görülür.. 17.y.y. ikinci yarısından sonra yollu ve küçük desenli kumaşların en değerlisi Selimiye kumaşlarıdır. Kumaşlar, İstanbul ve Bursa'da üretilmekle beraber Çin, İran, Hindistan, Venedik ve Cenova'dan gelen kumaşlarda kullanılmıştır. Kumaş türleri kadife, aba, bürümcük,, canfes, çatma, gezi, diba, hatayi, kutnu, kemha, sernaser, serenk, selimiye, zerbaft, tafta, sof gibi çeşitli adlar alırken kullanılan renkler, çini mavisi, Türk kırmızısı, güvez, pişmiş ayva, safran sarısı gibi yıllarca hiç solmayan özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır. Galeri Suav'da sergilenen Osmanlı Padişah Kaftanları sergisindeki resimlerin yaratıcısı İsmail Acar, 1971 İstanbul doğumludur. M.Ü.Güzel Sanatlar Fakültesi resim bölümünü bitirdikten sonra rölyef, duvar resmi, mozayık, cam ve vitray sanatı üzerine çalışmalar yaptı. Estetik ve sanat kuramları, sanat sosyolojisi, mitoloji ve hat dersleri aldı. Pek çok kişisel sergisinin yanı sıra yurtiçi ve yurtdışı karma sergilere katıldı. SERAMİKLER Seramiğin, ilkel maddesi balçık denen çok ince taneli, koyu kıvamlı çamurdur. İlk seramik örneklerine M.Ö.7000 de Filistin’in Eriha bölgesinde, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde özellikle M.Ö 6000 de Hacılar yöresinde, Mezopotamya’nın Dicle ve Fırat nehirleri arasında kalan bölgede rastlanmıştır. İlk seramik kaplar, balçık ile sıvanan sepetlerin ısıyla sertlik kazandırılmasından sonra günlük ihtiyaçlar için kullanılmıştır. Yoğurma, çiğneme ve dövme işleminden geçen seramik hamuru açık havada doğal olarak kurutulur. Önceleri elle şekillendirilen toprak kaplar, M.Ö. 3500 yıllarında Mezopotamya’da el tornalarında şekillendirilmiştir. El tornalarından sonra çömlekçi çarkı denen ayak tornaları kullanılmaya başlanmıştır. İlk süslemeler elle ve parmak bastırarak veya kazıyarak yapılırken daha sonraları doğadaki renkli topraklardan yararlanılarak astar tekniğinde süsleme yöntemleri geliştirilmiştir. M.Ö.4000-5000 yıllarında odun ve benzeri diğer maddelerin küllerinin seramik çamuru üzerindeki etkilerinden, sır keşfedilmiştir. Sır, seramik çamurunu ince bir tabaka halinde kaplayan ve onun üzerinde eriyen cam ve camsı bir oluşumdur. Sırlı seramikler İslam sanatında çokça kullanılmıştır. İran ve Türkistan’dan sonra Selçuklular aracılığıyla Anadolu’ya girmiştir. En parlak dönemini 16. yüzyılda İznik ve İstanbul’da yaşayan seramikçilik daha sonra Kütahya’da devam etmiştir. 18.yüzyılda Çanakkale’de yapılan seramiklerden sonra II. Abdülhamid Döneminde İstanbul’da Beykoz ve Yıldız fabrikalarında batı etkisi tekniğiyle fayans ve porselen üretimine geçilmiştir. Porselen, seramik ürünleri arasında önemli ve değerli bir yer tutar. Gözeneksiz, saydam ve beyaz olarak tariflenen porselenin sert ve yumuşak olmak üzere iki çeşidi vardır. Porselen adı Latince istiridye kabuğu anlamına gelen Porsella’dan türemiş olmasına rağmen asıl vatanı Çin’dir. Porselenin Çin’de M.Ö. 1122 – 770 yıllarında üretildiği bilinirken, Avrupa porseleni ancak 18.yüzyıl başında üretebilmiştir. İlk kez 1710 yılında Almanya’da sert hamurlu porselen üreten ünlü firma Meissen, porselen dünyasını yönlendirmiş ve Rusya, Fransa, İngiltere ve Osmanlı İmparatorluğuna siparişler hazırlamıştır. Seramik ailesinin en değerlisi olan İznik çinilerinin tıpkı yapımı, gündelik kullanım eşyaları ve Bizans seramiklerinin tıpkı yapım örneği kaselerden bir gurup GALERİ SUAV’da sergilenmektedir. Daha ayrıntılı bilgi ve rezervasyon için lütfen Bize ulaşın. |
Ana Sayfa | Galeri SUAV | KÜSAV Vakfı | M / Y Halas | Club Marina GÖCEK | Site Haritası | Bize Ulaşın | English Page Copyright © 2000, Kültür ve Sanat Varlıklarını Koruma ve Tanıtma Vakfı | Site tasarım: İki Pixel |